28 Temmuz 2011 Perşembe

ÖFKELİYİZ AMA KİME???

Öfke, kendi içimizde bastırdığımız bazı duygularımızın, dışa vurumudur.Sıkça öfkelenen biriyseniz eğer, şimdi biraz düşünün, en çok neye kızıyorsunuz? Gerçek kızgınlığınızın kendinize olduğunu fark edecek misiniz?


Sık sık öfkelenir misiniz? Çevrenizde sizi kızdıracak olaylar çok mu fazladır? Öfkenizi ortaya çıkaran bir olayı hatırlayın ve düşünün. Sizi kızdıran davranış, düşünce her ne ise o anda kızgınlığın dışında hangi duyguyu hissettirdi? Bunu tanımlayabilirseniz, biraz yol aldınız demektir.

İnsanın duygularını çözümlemesi uzun bir yolculuktur. Şu an bu yazıyı okurken, hadi canım ben kendimi bilmez miyim? diye de düşünübilirsiniz ama,

"Herşeyde olduğu gibi insanın da görünen ve görünmeyen iki yüzü vardır.Görünmeyen yüz, içimizdeki öfke, kıskançlık, nefret, huzursuzluk,kuşku, güvensizlik,vs......gibi birçok duygumuzu, görünen yüzümüze çok farklı, hatta hiç anlaşılmayacak  biçimlerde yansıtması için programlar."

Eşiniz yada çocuğunuz sizi dinlemediğinde kızarsınız mesela. Kızgınlığınızın sebebi sizi dinlememiş olmaları mıdır? Yoksa dinlemedikleri için, içinizden çarpıp, bölüp, toplayıp eşittir önemsenmiyorum diye düşündüğünüzden midir?


Bunu fark ettiğinizde, karşınız duran kişiye kızmayın. İçinizde, kimselerin  görmediği yüzünüzün size  ne söylemek  istediğini anlamaya çalışın.

Görünmeyen yüzünüzde yakaladığınız her duygu, size içsel huzura giden yeni bir kapıyı açacaktır.

Kapılarınızın hep açık olması dileği ile,

Ayşe SARI
aysesari74@gmail.com

22 Temmuz 2011 Cuma

İÇİMİZDEKİ ÇOCUK

   Her sabah güne başlarken, bir önceki günden kalan artıklar, zihnimize uğramayı ihmal etmezler. Bizce önemli dediğimiz olaylar çakılıdır beynimizde.Veya yaşayacağımızı düşündüğümüz olaylar, geleceğe ait..
Hep geçmişle gelecek arasında gidip gelirken, yaşamadığımız anlar ise bizi hiç rahatsız etmez.Zaten farkında da değilizdir. Düşünceler o kadar önemlidir ki, Hiç bir zaman sırası değildir şu anı yaşamanın... Çünkü,yapılacak onca iş vardır, ödenecek faturalar, çalışmak lazımdır. Şu işleri yoluna koyayım da, çocuğun okulu bir bitsinde, emekli olayım ondan sonra diye başlayan, ardından da kendimizle ilgili  planlarımızı anlattığımız bir sürü cümle kurarız.

Yaşam akıp giderken, yaşama dair sorumluluklar yerine getirilirken,  kendimizi, isteklerimizi, kendimizle ilgili kurduğumuz planları ne kadar ertelediğimizi fark ediyor muyuz?

Ertelemek, kişinin aslında kendinden kaçışıdır, yaşamdan kaçışıdır. Çevremizdeki herşeyi kapsayan büyük resimde, kendimizi de ait olduğu yere koyma isteğini gösterdiğimizde, belki önceleri karşımıza engeller çıkacaktır. Bu engellerin korkmadan üzerine giderseniz eğer, onların da kaybolduğunu görürsünüz.

Yaşam içerisinde biten bir şey yoktur.İş bitmez, çalışma bitmez. Tüm gün çalışsanız yarın yine yapılacak işler mutlaka vardır.Peki bu bitmeyenlerin içerisinde, bitenin sadece ömrümüzden eksilen günler olduğunun farkında mıyız?


Yaşam bir mücadele silsilesi değildir.Onu mücadeleye çeviren sadece bizleriz.Çünkü bize böyle öğretilmiştir.Halbuki, yaşamda karşımıza çıkan zorlukları kolaylıkla aşmamız, bunları aşarken kendimizi de yaşamamız mümkün. Bunun için önce ne istediğimizi, gerçekte ne istediğimizi bilmemiz lazım...

Çocukluğumuzdan itibaren, bize birçok şey öğretilir. Doğrular ve yanlışlardan oluşan bir sürü düşünce kalıbı.Neden en mutlu anıların çoğu çocukluktan kalanlardır? Hiç düşündünüz mü? Çünkü o anda hayatta oynayacağınız rolün elbisesi henüz size giydirilmemiştir. Orada sadece gerçeğiniz vardır, bastırılmış hiç bir duygu yoktur.Çocukluğumuz en saf haliyle yaşadığımız duygularımızdır.Arkadaşınıza kızdıysanız küsersiniz, korkmazsınız o an... Şimdi kızdığınız birisine küsebilir misiniz? Hayır.Çünkü, iş ilişkiniz vardır, başka şeyler vardır, eğer küserseniz zarar görebileceğiniz düşünüp korkarsınız ve bastırırsınız.
Bastırılmış bu duygular içimizde birikip, zaman zaman olmadık yerde öfke olarak karşımıza çıkar.

Kişisel gelişimle ilgili birçok yazıda da  karşınıza çıkmıştır,   " İçinizdeki çocuğu kaybetmeyin"...

Çünkü,içimizdeki çocuk, bizim saf duygularımızı yansıtır. O çocuğa ne kadar iyi bakarsak, ne kadar yaşamasına izin verirsek, kendimizi de aynı ölçüde mutlu ederiz.
Mutlu  yaşamak için dağlara çıkmamıza, herşeyden uzaklaşmaya gerek yok. Veya uzaydan gelen birisi size mutluluk reçetesi vermeyecek:))  Reçete sizde, içinizde unuttuğunuz çocuk orada bekliyor, mutluluğu birlikte keşfetmeniz için.

Yaşam devam ediyor zaten, günlük iş planınıza içinizdeki çocuk için de randevu vermeyi unutmayın, hergün olmasa da haftada bir ortaya çıkmasına izin verin:)
Size ne kadar iyi geldiğini göreceksiniz.

Mutlu Kalın:)))

Ayşe Sarı
aysesari74@gmail.com