25 Haziran 2014 Çarşamba






                         KENDİ DANSINI YARATMAYA HAZIR MISIN?

“Bir ses geldi taa uzaklardan..Artık duymam zannettiğim. Biran kendime, hayal mi yaşıyorum acaba dedim . Unuttuğum, yüzleşmek istemediğim, kabul etmekten kaçındığım ne varsa beraberinde o sesle içime geldiler. Sarsılırken düşmemeye çalıştım. Ayakta durmam lazımdı. Teslim olma, dur dedi bir yanım ...Teslim olmak kontrolü bırakmak demektir.Teslim olmak, acıyı yaşamayı göze almak demektir. Öyleyse niye teslim oluyorsun, kontrol sendeyse tedbir alırsın, göreceğin zararları en aza indirirsin diye fısıldadı.
Belki de hiç zarar görmeyeceksin. Nereden biliyorsun ki ? Bilme dedi, bilme hiçbirşeyi. Bilmek zorunda değilsin. Kızgınlıkla bırak artık ! dedi  öbür  yanım.
İçimeki diğer yarım, hayır dedi fısıldayarak.Bilmelisin, bilmeden olmaz.
Bir bilenle, bilmeyenin savaşı hep böyle sürdü gitti.Kazanan kim mi oldu? Kazananı yoktu. Kaybeden ise, konuşmaların içinde kaybolanlardı..”

İnsanın kendi iç savaşı kadar, ruhuna zarar vereni  yoktur. Kişi yaşadığı mutsuzluk, yada olumsuzluklarda etrafında gelişen olay yada durumları sebep olarak görür. Burada asıl görmemiz gereken içimizde ki  iki tarafın sesini dinlerken, bize verdikleri mesajları doğru dokumaktır.
Doğru okuma becerisini kazandığımız zaman, iç savaşlarımız biter.Daha huzurlu, daha dingin, yaşamdan daha fazla keyif alan,  mutlu, enerjik bir  insana dönüşürüz. Mutluluk, dış koşullardan ancak bu şekilde özgürleşir.
Yaşadığı hayat,  hangi koşullarda olursa olsun, huzurlu ve dingin hale gelebilmiş kişi,  mutluluğu her an hisseder. Bu ruhun özgürleşmesi, içimizdeki  iki tarafın,  uyum içinde dans etmeye başlamasıdır.
Şimdi,  içindeki ritmi hisset, dans etmeye hazır mısın?

Ayşe Sarı

"Hayat, fırtınada sığınak bulmak değildir, yağmurda dans etmeyi öğrenmektir" Sherrilyn Kenyon



3 Haziran 2014 Salı





KUTSAL HAZİNE

Hayat, her şeyiyle bir bütündür. Eğrisiyle, doğrusuyla, güzeliyle ve çirkiniyle. Herşey bize ışık tutmak, karanlıkta kalan, bilmediğimiz yönlerimize dikkatimizi yöneltmemiz için hayatımızda yer alır. Fark edebilelim diye tesadüfler vardır, şanssızlıklar, şanslar, hay aksi dediklerimiz, iyiki olmuş dediklerimiz. Böyle olacağını hiç düşünememiştim dediğimiz bir dolu şey.
Facebookta, bir ara popüler bir oyun vardı. Zaman Tüneli. Hiç oynadınız mı bilmiyorum? Oyun sevmediğim halde, çok oynamıştım. Oyunda dağınık bir oda, veya bir sokak, insanlar, kısaca günlük hayattan görüntüler veriliyor, görüntülerin arasına saklanmış nesneleri bulmanız isteniyordu. Bulamadığınız zaman ipucu kullandığınızda, o nesnenin görüntüsü daha aydınlık veriliyordu ki, siz hemen fark edin diye. Bazen, gözümün önünde duran nesneyi, üzerine ışık gelince farkettiğimde öyle şaşırırdım ki.. Aaa, gözümün önündeymiş..
Gerçek hayatımızda da, kaç kez kurduk kim bilir aynı cümleyi. Nasıl fark etmemişim, nasıl anlamamışım dediğimiz birçok durum olmuştur eminim. Sizin olmasa da, benim böyle durumlarım var. Farkında olmamıza engel olan karanlığımız hepimizin içinde var. Gizlenmiş kaygılar, endişeler, gelecek korkularımız.. Bazen umudumuzu yitirmemek adına da kendi gerçeğimizden kaçmak için ürettiğimiz bahanelerimiz... Yüzleşmek istemediğimiz gerçekleri gizlemek için, zihnimiz öyle güzel bahaneler üretir ki, şaşar kalırsınız.
Gölge taraflarımızı fark edebilelim diye, kaderimizi parlatalım diye, evrenin ışık oyunlarıdır canımızı sıkan şeyler.Eskileirn deyimiyle, her şerde, bir hayır var durumu.. Keşke olmasaydı dediğiniz her olayda fark etmeniz gereken bir gölge yanınız vardır. Fark etmezseniz, kör gözüm parmağına misali tekrar eder durur, kırık plak gibi. Bana tasavvuf eğitimi veren hocam, şikayet ettiğimde hep, plağı nerede çatlattın diye sorardı. Yaşamımızdaki her şey,  negatif ve pozitif, bizim ruhumuzu özgürleştirmemiz için görev yapar. Yeter ki, ışığı üzerine tutun ve gizlenmiş korkuları aydınlatın. Buda bana ait, buda benim duygum diyerek sizde kendinizi artınızla eksinizle bir bütün olarak kabul edin. Beğenmediğiniz yönlerinizi red edip, gizlemeye çalışmayın. Bırakın herkes, sizi olduğunuz halinizle kabul etsin, böyle sevsin. Kendiniz şekle sokmakla uğraşmayın. Ömür dediğimiz vakti, kendimizi ve etrafımız şekle sokarak değil, yaşamın tadına varmak için kullanalım. Hepimizin içinde, kimsenin görmediği, bazen kendimizin bile unuttuğu bir çocuk var, sahip olduğumuz en kıymetli hazinemiz.
Çocuk neden hazinemiz hiç düşündünüz mü? Taşıdığı saf sevgiden. Saf ve masum sevgi, sadece çocuklarda vardır. İçimizdeki çocuk bu yüzden çok değerli. Ona şefkatli davranın. Kendinizi sevin önce, tüm yanlışlarınız ve doğrularınızla, bir bütün halinde. Kendinizi ikiye bölmeyin. Doğallık ve masumiyet, insanın yaşamında, kendine verebileceği en büyük hediyedir. Kendinizi şımartın. Siz bunu hak ediyorsunuz.


İçimizdeki çocuk hep coşkuyla yaşasın, sevgiyle..

Ayşe Sarı
www.aysesari.com

“Toprakta açan güller solar gider, gönülde açan güller daimidir”Hz. Mevlana