14 Ağustos 2011 Pazar

NOKTA......

   Geriye dönüp baktığımızda, pişmanlığını duyduğumuz birçok kararlarımız olmuştur.Şöyle yapmasaydım, bu olmazdı dediğimiz..Çoğu kez kader diye düşünürüz, bazen toyluk,şimdiki aklım olsaydı dediğimiz bir dolu şey.... Ya da neden bunlar hep beni buluyor dediklerimiz..

Başımıza gelmesinden korktuğumuz ne varsa, hepsi bizi bulur.Veya yaşamaktan korktuğumuz olayları bir şekilde dolaylı yoldan yaşarız. Ne kadar kontrol etsekte, bizim dışımızda gelişen nedenlerden dolayı korktuğumuz başımıza gelir.

Kendi hayatımızın senaryosunu yazabileceğimizi düşünseydik bir an?? Neleri çıkartırdık içinden düşünün...
Ve o an'a geri dönün şimdi.Kararlarımızı hiç korkmadan verebilirdik, çünkü bir sonraki adımda ne olacağını, sonrasını biliyoruzdur,çünkü biz yazdık.Eski senaryonuzda aldığınız kararlar neyin korkusuyla alınmıştı düşünün...Bedeli ne oldu??

Geçmiş için artık yapabileceğimiz birşey yok ama bundan sonrası için yapabileceğimiz çok şeyimiz var. Hayatımızı hak ettiğimize inandığımız gibi yaşamak istiyorsak eğer, harekete geçme vakti gelmiş demektir.

Zaman sürekli akıp giden bir olgudur.Zamanla beraber sürüp giden hayatımız vardır. Hayatımızda  başlayan yada biten hiçbirşey yoktur  aslında.Sadece şekil değiştirenler vardır.Bizi üzen bir ilişkiyi bitirmişizdir, yeni başlayanda kişiler ve olaylar değişsede yine içimizi acıtan duygular yaşanmaya devam etmektedir.Değişen sadece etiketin üzerinde yazanlardır. Senin içinde gizlediğin acılarının, korkularının, ümitsizliklerinin yarattığı yeni insanları hayatının içine çeker durursun farkında olmadan.

Yapman gereken sadece olduğun yerde durmak ve kendine bakmak.Sakın etrafındakilere bakıp onları suçlama, kızma.İçine saklayıp, üzerini örttüğün kırgınlıklarına bak.Çocuk ruhunun çok incinip de, derinlere gizlediği acılarına bak, onları hatırla ve kendinle yüzleşmeyi dene. Sen olduğun yerde duruyorsun, hayatına girip çıkan insanlar var. Ruhunu incitenleri affedip bağışlamadığın sürece, benzer versiyonları yaşamaya devam edeceksin. Sadece geçmişinde seni acıtan olayları hatırlayıp, bunları sana hissettirenleri gönlünden hissederek bağışlarsan tekrarını yaşamazsın bunu unutma.Sen sabit bir noktada dururken,  kendi hayat filminin karelerini izle.
Bilmelisinki içindeki kaygıyı,korkuyu,şüpheyi temizledikçe, karelere hep daha iyi karakterler gelecek.Senaryon hep daha iyi bölümlerle devam edecek.Hiçbirşey için mücadele etmek zorunda değilsin.Sadece zihninde oluşan konuşma baloncuklarını sustur,kendi geleceğine güvenmeyi öğren.Sen sabit bir noktasın ve herşey o noktanın içinde eğer görmek istersen....


28 Temmuz 2011 Perşembe

ÖFKELİYİZ AMA KİME???

Öfke, kendi içimizde bastırdığımız bazı duygularımızın, dışa vurumudur.Sıkça öfkelenen biriyseniz eğer, şimdi biraz düşünün, en çok neye kızıyorsunuz? Gerçek kızgınlığınızın kendinize olduğunu fark edecek misiniz?


Sık sık öfkelenir misiniz? Çevrenizde sizi kızdıracak olaylar çok mu fazladır? Öfkenizi ortaya çıkaran bir olayı hatırlayın ve düşünün. Sizi kızdıran davranış, düşünce her ne ise o anda kızgınlığın dışında hangi duyguyu hissettirdi? Bunu tanımlayabilirseniz, biraz yol aldınız demektir.

İnsanın duygularını çözümlemesi uzun bir yolculuktur. Şu an bu yazıyı okurken, hadi canım ben kendimi bilmez miyim? diye de düşünübilirsiniz ama,

"Herşeyde olduğu gibi insanın da görünen ve görünmeyen iki yüzü vardır.Görünmeyen yüz, içimizdeki öfke, kıskançlık, nefret, huzursuzluk,kuşku, güvensizlik,vs......gibi birçok duygumuzu, görünen yüzümüze çok farklı, hatta hiç anlaşılmayacak  biçimlerde yansıtması için programlar."

Eşiniz yada çocuğunuz sizi dinlemediğinde kızarsınız mesela. Kızgınlığınızın sebebi sizi dinlememiş olmaları mıdır? Yoksa dinlemedikleri için, içinizden çarpıp, bölüp, toplayıp eşittir önemsenmiyorum diye düşündüğünüzden midir?


Bunu fark ettiğinizde, karşınız duran kişiye kızmayın. İçinizde, kimselerin  görmediği yüzünüzün size  ne söylemek  istediğini anlamaya çalışın.

Görünmeyen yüzünüzde yakaladığınız her duygu, size içsel huzura giden yeni bir kapıyı açacaktır.

Kapılarınızın hep açık olması dileği ile,

Ayşe SARI
aysesari74@gmail.com

22 Temmuz 2011 Cuma

İÇİMİZDEKİ ÇOCUK

   Her sabah güne başlarken, bir önceki günden kalan artıklar, zihnimize uğramayı ihmal etmezler. Bizce önemli dediğimiz olaylar çakılıdır beynimizde.Veya yaşayacağımızı düşündüğümüz olaylar, geleceğe ait..
Hep geçmişle gelecek arasında gidip gelirken, yaşamadığımız anlar ise bizi hiç rahatsız etmez.Zaten farkında da değilizdir. Düşünceler o kadar önemlidir ki, Hiç bir zaman sırası değildir şu anı yaşamanın... Çünkü,yapılacak onca iş vardır, ödenecek faturalar, çalışmak lazımdır. Şu işleri yoluna koyayım da, çocuğun okulu bir bitsinde, emekli olayım ondan sonra diye başlayan, ardından da kendimizle ilgili  planlarımızı anlattığımız bir sürü cümle kurarız.

Yaşam akıp giderken, yaşama dair sorumluluklar yerine getirilirken,  kendimizi, isteklerimizi, kendimizle ilgili kurduğumuz planları ne kadar ertelediğimizi fark ediyor muyuz?

Ertelemek, kişinin aslında kendinden kaçışıdır, yaşamdan kaçışıdır. Çevremizdeki herşeyi kapsayan büyük resimde, kendimizi de ait olduğu yere koyma isteğini gösterdiğimizde, belki önceleri karşımıza engeller çıkacaktır. Bu engellerin korkmadan üzerine giderseniz eğer, onların da kaybolduğunu görürsünüz.

Yaşam içerisinde biten bir şey yoktur.İş bitmez, çalışma bitmez. Tüm gün çalışsanız yarın yine yapılacak işler mutlaka vardır.Peki bu bitmeyenlerin içerisinde, bitenin sadece ömrümüzden eksilen günler olduğunun farkında mıyız?


Yaşam bir mücadele silsilesi değildir.Onu mücadeleye çeviren sadece bizleriz.Çünkü bize böyle öğretilmiştir.Halbuki, yaşamda karşımıza çıkan zorlukları kolaylıkla aşmamız, bunları aşarken kendimizi de yaşamamız mümkün. Bunun için önce ne istediğimizi, gerçekte ne istediğimizi bilmemiz lazım...

Çocukluğumuzdan itibaren, bize birçok şey öğretilir. Doğrular ve yanlışlardan oluşan bir sürü düşünce kalıbı.Neden en mutlu anıların çoğu çocukluktan kalanlardır? Hiç düşündünüz mü? Çünkü o anda hayatta oynayacağınız rolün elbisesi henüz size giydirilmemiştir. Orada sadece gerçeğiniz vardır, bastırılmış hiç bir duygu yoktur.Çocukluğumuz en saf haliyle yaşadığımız duygularımızdır.Arkadaşınıza kızdıysanız küsersiniz, korkmazsınız o an... Şimdi kızdığınız birisine küsebilir misiniz? Hayır.Çünkü, iş ilişkiniz vardır, başka şeyler vardır, eğer küserseniz zarar görebileceğiniz düşünüp korkarsınız ve bastırırsınız.
Bastırılmış bu duygular içimizde birikip, zaman zaman olmadık yerde öfke olarak karşımıza çıkar.

Kişisel gelişimle ilgili birçok yazıda da  karşınıza çıkmıştır,   " İçinizdeki çocuğu kaybetmeyin"...

Çünkü,içimizdeki çocuk, bizim saf duygularımızı yansıtır. O çocuğa ne kadar iyi bakarsak, ne kadar yaşamasına izin verirsek, kendimizi de aynı ölçüde mutlu ederiz.
Mutlu  yaşamak için dağlara çıkmamıza, herşeyden uzaklaşmaya gerek yok. Veya uzaydan gelen birisi size mutluluk reçetesi vermeyecek:))  Reçete sizde, içinizde unuttuğunuz çocuk orada bekliyor, mutluluğu birlikte keşfetmeniz için.

Yaşam devam ediyor zaten, günlük iş planınıza içinizdeki çocuk için de randevu vermeyi unutmayın, hergün olmasa da haftada bir ortaya çıkmasına izin verin:)
Size ne kadar iyi geldiğini göreceksiniz.

Mutlu Kalın:)))

Ayşe Sarı
aysesari74@gmail.com