13 Mart 2012 Salı


MERHABA DÜNYA, MERHABA ŞARTLANMA !
Dünyaya merhaba dediğimiz ilk andan itibaren, çevremizi yavaş yavaş tanımaya, keşfetmeye başlarız.
Büyümeye başlayıp da, algılarımız arttıkça, tanıdığımız kişi ve nesnelerin etiketlerini de, üzerine yapıştırıveririz. Bu güzel, bu çirkin, iyi, kötü, tehlikeli,.. Biz etiketleme yaparken, bizim de üstümüze aynı hızda yapıştırmalar başlar. Çok yaramazsın, ne akıllısın, uslu durursan istediğini alırım. Yemeğini yemezsen oynayamazsın. Uzuun bir listemiz olur. Etiketlenen her şey bilinçaltında sessizce bekler. Bizde, ailemizin ve çevremizin  yarattığı şartlanmalarla, kendimize şekil veririz. Yıllarla birlikte, olgunlaştığımızı zannederken, aslında çocuk aklımızla oluşturduğumuz şeklin, yetişkin versiyonunu yaşarız. Günümüzde, bilinçaltı korku kalıpları temizliği, çekirdek inanç temizliği diye internette, orada burada çarşaf çarşaf gördüğümüz yayınlar, korku temizliği denilen olayı, yine korkutarak yapar. Eyvah korkum varmış, temizlemem lazım:) Korkuyu temizlemek için, yine korkuyu kullanmak beni biraz gülümsetiyor.

 Sakin bir anınızda, gözünüzü kapatıp,  şuan bulunduğunuz yaştan, gerilere, çook gerilere gitmeyi deneyin. Hatırlayabildiğiniz en küçük yaşınıza gidin. Bulunduğunuz ortamı, o ortamda sizi mutlu eden olayları, mutsuz eden olayları, tedirgin eden olayları düşünün. Ne yapıyordunuz? Anneniz, hangi role büründüğünüzde size daha çok ilgi gösteriyordu? Babanız? Hangi davranışları gösterdiğinizde babanızın ilgisini daha yoğun hissediyordunuz?

Aile tablonuzda, kimin hangi rolü vardı? Mutlu eden olaylar kısmında, mutlu olmanızı sağlayan durum neydi? O durumda hangi hareketleriniz mutluluk ve huzur duygusunu size yaşatıyordu? Aynı şekilde mutsuz ve tedirgin olduğunuz durum ve hareketleri bugününüzle karşılaştırın. Bunu doğru tespit ederseniz, ortak noktaları fark edeceksiniz. Bu farkındalıkla, şuan da hangi olayları neden yarattığınızı, hayatınızdaki insanların görevlerini daha iyi anlayacaksınız.

Göreceksiniz ki, şuan hayatınızda olan insanların sadece adı değişmiş. Eskide varolan herkesin yerini bir başkası almış ve aynı rolü oynamaya devam ediyor. Bu rollerden sıkıldım, artık bitsin durumunda iseniz, kimin neyi neden yaptığını bilmeniz, fark etmeniz gerekli. Bu farkındalıkla istemediklerinizin işine son verebilirsiniz:) Patron sizsiniz:)

Basit bir örnekleme yaparsak, küçükken babasının hep kıymetli kızı olmuş kadınlar, yetişkin olduklarında kendi nazlarına tahammül gösterecek erkeklerin yanında kendilerini daha mutlu hissederler. Burada yaşadıkları duygu, çocukluktaki benzer durumun güncel versiyonu olduğu içindir. Aynı şekilde annelerin kıymetli oğulları da, güçlü kadınları daha çekici bulurlar. Kalıp aynıdır, kişiler değişir. Küçükken, korkunca annemizin eline sıkıca yapışırız, büyürüz, korkunca yine bir eli tutmak isteriz. Bu kez tuttuğumuz el annemizin değildir ama olay aynıdır. Öfkeli davranışların, agresifliğin, içe kapanıklığın yada aşırı sosyalliğin kökenine indiğinizde, ruhunuzun savunma mekanizmasını böylelikle çözümleyebilirsiniz. Bu şartlanmaların farkına vardığınızda, güçlü bir arzuya sahipseniz, hayatınıza çektiğiniz olayları ve kişileri de değişime uğratabilirsiniz. Doğaya bakın, yapraklar her mevsim yenileniyor, bizler ağaçları buduyoruz, daha güçlü dalları olsun diye,..

 Eskiler, insanları nitelerken, sinirlidir ama hamuru iyidir, ya da öyle iyi göründüğüne bakma, hamuru  bozuk gibi kolayca şekil alan maddeleri neden seçmişler ki? Demek ki bir şekil verme yada şekle sokma durumu var diye düşünüyorum. Gelin sizde, birilerinin sizi soktuğu  eskimiş şeklinizi bozun, yeni şeklinizi özgürce yaratın. Şimdi değişim zamanı…
Yeniliğin güzelliği hep hayatınızda olsun…
Ayşe Sarı

 ayse.sari74@gmail.com


 “Herşey dün ile geçti cancağızım, artık yeni şeyler söylemek lazım”. Hz.Mevlana




25 Şubat 2012 Cumartesi

Hayat Oyunları













Yaşam, kendi döngüsünü sürdürürken, bazen midemize yumruk yemişçesine acı duyduğumuz beklenmedik olaylar yaşarız. Bazen de büyük sevinçler… İçinde bulunduğumuz  şuana kadar, yaşadıklarımızı bir an düşündüğümüzde, film kıvamındaki hayatımızda ne çok şey geçmiştir. Acı, tatlı, komik bir sürü şey. Bazen istediğimiz gibi olmuştur , bazen de hiç istemediğimiz olayları yaşamak zorunda kalmışızdır. Geleceğimizi merak ederiz ne olacak diye düşünürüz elde olmadan. Düşünceler, kaygı taşıyorsa eğer, çırpınıp dururuz kimseye belli etmeden. Olaylara hangi yönden bakıyorsanız, size o yüzünü gösterecektir hayat… İşin sadece sıkıntı boyutunda iseniz, sıkıntıyla yaşarsınız, farkına varmadan…  Hangi pencereden bakıyorsunuz? Gökyüzünü hep bulutlu görenler, aralardaki mavilikleri asla fark etmezler,  aslında mavilikler hep ordadır. Biz, neyi istemediğimize öyle takılırız ki, asıl istediğimizi görmeyiz.
Oysa teşekkür edeceğimiz, şükredeceğimiz onca şey vardır,  farkında  olmadığımız. Görmek,  işitebilmek, koklamak, konuşmak gibi… Doğarken sahip olduğumuz, kaybetmedikçe  değerini bilmediğimiz beş duyumuz gibi… Sadece görebildiğiniz için hiç mutlu oldunuz mu? Zenginlik durumu banka hesabı mıdır? Fakir edebiyatı yapmıyorum. İç huzuruyla yaşamak kadar değerli ne vardır ki? Söyleyebilir misiniz? Paranın her zaman huzur getirdiği doğru mudur? Koşullara bağlayarak huzuru bulamazsanız, koşulun olduğu yerde erteleme vardır. Yaşamınız ertelenecek kadar önemsiz midir?
Her şey yolundaysa, çok şükür işler iyi, çok şükür işler yolunda deriz.  Terslikler varsa hayatımızda, şikayet durumuna geçmişizdir . Eğer orta yaş üzerindeyseniz, sağlığım iyi, buna da şükür diye replik değişir hemen.
Problemler her zaman hayatın içinde  vardır oysa...   Burada, huzur duygusunu  bize unutturan şey, problemler değil, ruh halimizdir. Bizim, sorunları yaşarken, ortaya koyduğumuz duygulardır. Hayatınıza huzur getirecek adımları atmazsanız,  stresle  yaşarsınız.  
Biz, kendimizi tüm samimiyetimizle kabullenmemişken, dünyadaki varlığımızdan mutlu değilken, yaratıldığımız için teşekkür etmemişken, hayatı ve getirdiklerini nasıl kabulleniriz ki? Bu dünyaya acı çekmek için geldiğinizi hiç düşündüğünüz olmadı mı? İçimizde gizli kalmış bir sürü öfkeyle yaşadığımızın farkında mıyız? Hep bir şeyleri tamamlamaya uğraşırız.  Oysa ki  tamamlamak  durumunda olduğumuz tek şey hayattır. Bize verdiklerine ve vermediklerine teşekkür ederek, vermediklerinin de bir sebebi olduğunu düşünerek sakin durmalıyız.


Yaşamımızdaki iniş çıkışların içinde savrulmadan,  kendi gücümüzü keşfetmenin ilk adımı  varolanı kabullenmektir. Kabullenmenin ilk adımı kendimizi sevmekle başlar. Kendini sevmek, hayatı sevmektir derler. Herkes kendini sevdiğini zanneder, oysa sevenler çok azdır. Bunu anlamak için aynada kendinize bakıp, tüm içtenliğinizle gülümseyin. Ne kadar samimi buldunuz merak ediyorum. Çok sevdiğiniz birisini gördüğünüzdeki gibi mi? Kendi yansımanıza bakarken gözleriniz parlıyor mu? Coşkuyla,  gözleriniz parlayarak kendinize bakabiliyorsanız, gerçekten kendini sevenlerdensiniz demektir.
Güne başlarken, içten, sımsıcak bir gülümsemeyle kendinize bakın ve seni seviyorum deyin  Yaşadığımız anı güzelleştirmek her zaman bizim elimizdedir. Unutmayın değişen olaylar değil, sadece duygulardır. Gülümseyin, griliklerin arasındaki maviliği göreceksiniz. Farkedilmek için sadece gülümsemenizi bekliyor, orada ve her zaman olduğu yerde duruyor.
Sevgiyle Kalın,
Ayşe Sarı
ayse.sari74@gmail.com



“Deme bu neden böyle, yerindedir o öyle! Görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler…..”


24 Şubat 2012 Cuma

Tercihlerimizin Sorumluluğunu Almak

Uzun bir aradan sonra merhaba diyorum, yeniden...

Dikkat ederseniz, özgürlüktür, seçimdir, hayat seçimlerden ibarettir gibi bir sürü söylemlerle karşılaşıyoruz.Yine bir an olsun durup düşünmenizi tavsiye ediyorum. Seçmek, seçimlerin sorumluluğunu almak ne demek??

Tercihlerimiz vardır bazen apaçık ortaya koyduğumuz, bazende kendimize bile itiraf etmekten korktuğumuz. Kendimize bile itiraf etmekten korktuğumuz tercihlerimizle, kararlarımızla yüzleşmekten korkarız aslında.Güçsüzlüğümüz ortaya çıkacak diye korkarız, açgözlülüğümüz ortaya çıkacak diye korkarız.Aptallığımız ortaya çıkacak diye korkarız.Ne bileyim, aslında karnımız açtır.Yemek istiyorum diyemeyiz de, aa ne güzel görünüyor yemeyecektim ama, canım çekti deriz.Sanki acıkmak ayıpmış gibi..

Benim canım gezmek istiyor demeyiz de, bir yere gitmek ister misin? diye sorarız karşımızdakine.Sanki onun için fedakarlık yapıyormuş gibi.

Beni sevmeni istiyorum diyemeyiz de, sorarız beni seviyor musun diye, sevilmeyi istemek ayıpmış gibi.

Çünkü bize duygularımızı açıkça paylaşmanın doğru olmadığı öğretilmiştir.
Çünkü bize kusurlarımızı saklamamız gerektiği öğretilmiştir.
Çünkü bize herşeyi kusursuz yaparsak daha çok sevileceğimiz, daha çok takdir göreceğimiz,onaylanacağımız öğretilmiştir.
Erkekseniz korkmaya hakkınız yoktur, hep cesur ve güçlü olmak zorundasınız mesela, ağlamak gibi insani bir davranış gösteremezsiniz, ayıplanırsınız.İyi güzel de, biz kimiz? Hata yapamaz mıyız? Deneyerek kabul edeceklerimiz yerine, bizden öncekilerinin doğrularına göre dikilmiş elbiseleri giyen mi olmalıyız? Ya elbise bize uymuyorsa?

Toplumun onaylamayacağı bir ilişkiniz vardır örneğin, saklarsınız, sizi rahatsız eden vicdanınıza hafifletici nedenler sunmak zorunda hissedersiniz kendinizi.
Ben bunu yaptım, çünkü bunu istiyordum diyemediğimiz, yüksek sesle paylaşamadıklarımız vardır.
Yüksek sesle paylaşma cesaretini gösterebildiğimiz zaman, kararlarımızın sorumluluğunu almış oluruz.
Eleştirilmekten mi korkuyoruz, ayıplanmaktan mı? Yaptığımız herşeyi, herkesin takdir etmesini,onaylamasını bekleyemeyiz.Tıpkı bizim herkesi takdir etmediğimiz ve onaylamadığımız gibi.
Kusursuz değiliz,kendimizi olduğumuz gibi, kusurlarımızla birlikte sevmeyi, kabul etmeyi öğrendiğimizde, başkalarını da kusurlarıyla birlikte objektif görebilmeyi başarırız.Herkesi benimsemek zorunda değiliz. Bu da bir seçimdir. Öfke duymadan, kızmadan, eleştirmeden insana bakabilmeyi öğrenmiş oluruz.
Herkes kendi hayat dersini yaşar. Dersimizden çıkardıklarımız ise, ancak kendimizin anlayabileceği kadardır.
Hz.Mevlana'nın çok sevdiğim sözüdür:" Herkes kendi anlayışı kadar anlar" der.

Yaptıklarımızın ve söylediklerimizin arkasında her zaman durabildiğimiz sürece, pembe, beyaz, gri de olsa,yalan söylemeye ihtiyaç duymadan yaşadığımız ışıklı bir dünyamız olacak.Bu ruhumuzun özgürlüğüdür.

Sevgiyle,özgür kalın...
Ayşe Sarı

"Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol"Hz. Mevlana.