25 Şubat 2012 Cumartesi

Hayat Oyunları













Yaşam, kendi döngüsünü sürdürürken, bazen midemize yumruk yemişçesine acı duyduğumuz beklenmedik olaylar yaşarız. Bazen de büyük sevinçler… İçinde bulunduğumuz  şuana kadar, yaşadıklarımızı bir an düşündüğümüzde, film kıvamındaki hayatımızda ne çok şey geçmiştir. Acı, tatlı, komik bir sürü şey. Bazen istediğimiz gibi olmuştur , bazen de hiç istemediğimiz olayları yaşamak zorunda kalmışızdır. Geleceğimizi merak ederiz ne olacak diye düşünürüz elde olmadan. Düşünceler, kaygı taşıyorsa eğer, çırpınıp dururuz kimseye belli etmeden. Olaylara hangi yönden bakıyorsanız, size o yüzünü gösterecektir hayat… İşin sadece sıkıntı boyutunda iseniz, sıkıntıyla yaşarsınız, farkına varmadan…  Hangi pencereden bakıyorsunuz? Gökyüzünü hep bulutlu görenler, aralardaki mavilikleri asla fark etmezler,  aslında mavilikler hep ordadır. Biz, neyi istemediğimize öyle takılırız ki, asıl istediğimizi görmeyiz.
Oysa teşekkür edeceğimiz, şükredeceğimiz onca şey vardır,  farkında  olmadığımız. Görmek,  işitebilmek, koklamak, konuşmak gibi… Doğarken sahip olduğumuz, kaybetmedikçe  değerini bilmediğimiz beş duyumuz gibi… Sadece görebildiğiniz için hiç mutlu oldunuz mu? Zenginlik durumu banka hesabı mıdır? Fakir edebiyatı yapmıyorum. İç huzuruyla yaşamak kadar değerli ne vardır ki? Söyleyebilir misiniz? Paranın her zaman huzur getirdiği doğru mudur? Koşullara bağlayarak huzuru bulamazsanız, koşulun olduğu yerde erteleme vardır. Yaşamınız ertelenecek kadar önemsiz midir?
Her şey yolundaysa, çok şükür işler iyi, çok şükür işler yolunda deriz.  Terslikler varsa hayatımızda, şikayet durumuna geçmişizdir . Eğer orta yaş üzerindeyseniz, sağlığım iyi, buna da şükür diye replik değişir hemen.
Problemler her zaman hayatın içinde  vardır oysa...   Burada, huzur duygusunu  bize unutturan şey, problemler değil, ruh halimizdir. Bizim, sorunları yaşarken, ortaya koyduğumuz duygulardır. Hayatınıza huzur getirecek adımları atmazsanız,  stresle  yaşarsınız.  
Biz, kendimizi tüm samimiyetimizle kabullenmemişken, dünyadaki varlığımızdan mutlu değilken, yaratıldığımız için teşekkür etmemişken, hayatı ve getirdiklerini nasıl kabulleniriz ki? Bu dünyaya acı çekmek için geldiğinizi hiç düşündüğünüz olmadı mı? İçimizde gizli kalmış bir sürü öfkeyle yaşadığımızın farkında mıyız? Hep bir şeyleri tamamlamaya uğraşırız.  Oysa ki  tamamlamak  durumunda olduğumuz tek şey hayattır. Bize verdiklerine ve vermediklerine teşekkür ederek, vermediklerinin de bir sebebi olduğunu düşünerek sakin durmalıyız.


Yaşamımızdaki iniş çıkışların içinde savrulmadan,  kendi gücümüzü keşfetmenin ilk adımı  varolanı kabullenmektir. Kabullenmenin ilk adımı kendimizi sevmekle başlar. Kendini sevmek, hayatı sevmektir derler. Herkes kendini sevdiğini zanneder, oysa sevenler çok azdır. Bunu anlamak için aynada kendinize bakıp, tüm içtenliğinizle gülümseyin. Ne kadar samimi buldunuz merak ediyorum. Çok sevdiğiniz birisini gördüğünüzdeki gibi mi? Kendi yansımanıza bakarken gözleriniz parlıyor mu? Coşkuyla,  gözleriniz parlayarak kendinize bakabiliyorsanız, gerçekten kendini sevenlerdensiniz demektir.
Güne başlarken, içten, sımsıcak bir gülümsemeyle kendinize bakın ve seni seviyorum deyin  Yaşadığımız anı güzelleştirmek her zaman bizim elimizdedir. Unutmayın değişen olaylar değil, sadece duygulardır. Gülümseyin, griliklerin arasındaki maviliği göreceksiniz. Farkedilmek için sadece gülümsemenizi bekliyor, orada ve her zaman olduğu yerde duruyor.
Sevgiyle Kalın,
Ayşe Sarı
ayse.sari74@gmail.com



“Deme bu neden böyle, yerindedir o öyle! Görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler…..”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder